Basının bir kısmında bir süre önce yer aldığı üzere geçtiğimiz haftalarda Pınar Et, ciddi sayılabilecek bir kriz yaşadı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı et ürünlerinde aldatma yapan firmaları ifşa etti. Bu firmalar arasında et ve süt ürünleri sektörünün dev ismi Pınar’ın da adı geçiyordu. İddiaya göre Pınar Et’in %100 dana eti diye piyasaya sürdüğü bir üründe kanatlı hayvan etine (muhtemelen tavuk) rastlanmıştı.
Bu açıklama sonrası Pınar Et bir basın açıklamasıyla Bakanlığın açıkladığı bilginin doğru olmadığını belirtti, Bakanlık da hemen karşı atak yaparak, açıklanan listenin doğru olduğunu ve üründe kesinlikle kanatlı hayvan eti bulunduğunu söyledi.
Konu şimdilik gündemden düştü… Pınar Et’in iletişim ve PR stratejistleri bazen en iyi iletişim sessiz kalmaktır yolunu izlediklerinden olsa gerek konunun üstünün örtülmesini bekliyor. Türkiye’nin gündeminde birçok konunun sadece 1-2 günlük yer işgal etmesi ve toplumun balık hafızasına güvenerek bu krizi soğutmaya çalışıyorlar. Elbette Pınar’ın da bu sektörde birçok rakibi yer alıyor. Haliyle onların da eli armut toplamıyor. En büyük rakiplerinin yıllardır sahiplendiği kaliteli ve güvenilir et vurgusunda tüketici gözünde az da olsa bir sarsıntıya uğramasını lehlerine çevirmeye çalışıyorlar. Kısaca Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın açtığı ortaya gol atmaya çalışıyor.
Şimdi gelin Namet’in yeni reklam kampanyasını önce izleyelim sonra üzerine biraz konuşalım. Lütfen oynata basarak aşağıdaki videoyu önce bir izleyin…
Görüldüğü gibi Namet, ne hikmetse Pınar krizinden sonra televizyonlarda yayınlanmaya başlayan reklam kampanyasında “hakiki” vurgusunu sahipleniyor… Ve “Etin en hakikisini (kalitelisini) üretmiyorsan, sucuk, salam, pastırma üretmenin (buraya dikkat), üretip de tüm Türkiye’ye sunmanın ne anlamı var?” diye soruyor. Bazılarınız bu kampanyanın Pınar’ın krizinden çok daha önce stratejik olarak kurgulandığını düşünüyor olabilir. Ben buna saygı duyarım. Ancak bana daha çok Pınar’ın krizi üzerine sabah gazetelerini daha keyifli okuyan Namet’in Pazarlama ve İletişim Departmanı çalışanlarının reklam ajansını acil briefleyerek, çok hızlı bir üretim süreciyle bu reklamı hazırlayarak kamuoyuna sundukları gerçekçi geliyor. Kısaca Namet, Pınar’ın krizinden yararlanarak sessiz kaldığı bir dönemde tüketiciler gözünde en büyük rakibine bir gol atmış oluyor.
Gelelim Pınar’ın krizden sonra yürüttüğü iletişim (reklam ve PR) stratejisine… Yazının daha önceki satırlarında belirtmiş olduğum gibi Pınar Et krizden sonra acilen bir basın bülteni yazmak dışında sessiz kalmayı tercih etti. Elbette bunda ürünü kamuoyuna deşifre eden kurumun ağırlığı da rol oynuyor. Yani devletle yaşanacak bir kriz, tüketicilerle yaşanacak krizden çok daha ciddi sonuçlar doğurabilir. Yani bu kriz iletişimciler için en zor yönetilebilecek krizlerden biridir. İddiayı ortaya atan kurum özel bir şirket, bağımsız bir araştırma şirketi vesaire vesaire olsa, her türlü yalanlar, haklarınızı mahkemede arayacağınızı söylersiniz. Hatta gazetelere sayfa sayfa ilan verirsiniz. Ama karşıda devlet varsa ve ticari olarak devletle iyi geçinmek zorundaysanız, ona karşı gelmek çoğu durumda göze alınamaz.
Dolayısıyla Pınar bu krizde kısa bir açıklamadan sonra sessiz kalmayı tercih etti. Sürekli televizyon izlemiyorum, yanılmış olabilirim ama Pınar bu krizden sonra et ürünlerin reklamlarını da yayından kaldırdı. Elbette bu yıllık reklam planlamasının bir parçası da olabilir ama bana daha çok marka isminin biraz gözlerden uzak tutulması için yapılmış bir adım olarak geliyor. Ancak böyle sessiz kaldığınızda da rakipleriniz meydanı boş bulup sizin yıllardır sahiplendiğiniz bazı kavramları hemen kendilerine yüklemek istiyor. Kalite arayan tüketiciler de inanın market raflarında dolaşırken Pınar’dan Namet’e doğru kayma eğilimine çoktan girmişlerdir.
Sanırım Pınarcılar bu sessizlik döneminden sonra güçlü reklam ve PR kampanyasıyla bir giriş yaparak kaybettikleri güven duygusunu geri kazanmaya çalışacak. Bunun için büyük ihtimal ünlü (celebrity) kullanacaklar. Şu an belki reklam filmi çekildi bile… Belki bir basın toplantısı düzenlenecek, tüm gazeteciler tesisleri gezdirilecek, güvenilir isimler kullanılacak, üzerine aynı gün reklamlarda Pınar’ın çok uzun yıllardır bu ülkenin en güvenilir üreticilerden biri olduğu, sağlıklı ve kaliteli ürünleri halka sunduğu vurgusu yapılacak. Pınar’ın bu ülkenin en köklü şirketlerinden biri olduğu ve korunması gereken milli değerlerden biri olduğunun altı çizilecek.
Tüm bunların şu an kapalı kapılar ardında konuşulup yakında kamuoyunun önüne çıkacağına eminim. Yine de özellikle PR açısından bu dönemi biraz daha hızlı geçirilmesini beklerdim. Rakiplerine biraz fazla zaman verdiler gibi geliyor bana… Ama halen geç kalınmış sayılmaz…
Pınarcı arkadaşlara bazı konularda ufak tefek tavsiyelerim de yok değil:
- Mutlaka Uğur Dündar ve onun gibi halkın gözünde güven veren bir ünlü kullansınlar… (Kuş gribinde tavukçuların kullandığı gibi…)
- İletişim planlarını PR, Reklam, Pazarlama ve Digital PR olarak kurgulasınlar. Yani 4×4 iletişim planı yapsınlar. Özellikle sosyal medyanın gücünden yararlanmayı ihmal etmesinler.
- Basın mensuplarını mutlaka bir tesis turu attırsınlar. Büyük gazetelerde özel haberler çıkarmaya çalışsınlar.
- Sosyal medyanın etkili isimlerine (blogger) tesislerini gezdirsinler.
- Migros gibi büyük marketlerde ürünlerinin kalitesini ortaya çıkaracak test alanları kursunlar.
- Taksim gibi büyük sirkülasyonun olduğu alanlarda sucuk ekmek festivali düzenlesinler.
Şimdilik bu kadar… Bu arada Twitter’dan beni takip etmek isteyenler @kochero hesabından bana ulaşabilir. Kişisel blogum alpsolak.com’u da takip etmeyi ihmal etmeyin…
Herkese selamlar…
C. Alp Solak…